13 Temmuz 2010 Salı

Güzel Karadeniz'imin İlginç Camileri

Bu yazı da nereden çıktı diye sormayın. Sabahleyin bir yandan kahvaltı yapıyor bir yandan da televizyondaki haberlere bakıyordum. Gördüğüm bir haber karşısında neye uğradığımı şaşırdım. Haberin başlığı aynen şöyleydi: Dünyanın İlk ve Tek Açık Hava Camisi: Kadırga Camisi. İlgili haberde Karadeniz yaylalarının birinde açıkhavada bir camii görünmekte -aslında sadece iki minaresi görünmekte :))- Böyle saçma şey nasıl olur diye internette araştırdığımda şu bilgilere ulaştım:

Fatih Sultan Mehmet, Rum Pontus İmparatorluğu'nu Osmanlı topraklarına kattıktan sonra ziyaret için geldiği Trabzon'da arkadaşı olan Kadir Ağa'yı sorar. Kadir Ağa'nın yaylada düşmanla savaşırken şehit düştüğünü öğrenen Fatih Sultan Mehmet bir Cuma günü Kadir Ağa'nın mezarını ziyaret eder ve mezarın bulunduğu yerde beraberindekilerle Cuma Namazı kılar. Bu tarihten sonra yurdun her tarafından binlerce vatandaş, her Temmuz ayının üçüncü Cuma günü Kadırga Yaylası'na Cuma Namazı kılmak için akın ediyor. Kadir Ağa'dan adını alan Kadırga Yaylası'nda, 2 minareli yapılan açık camide, vatandaşlar çimenler içinde Cuma Namazı kılıyor..

Olayın tarihi kısmından ziyade kafama takılan şey şu:

Neden caminin tamamını yapmadılar da sadece iki tane minareyi yaptılar? Aklıma gelen ilk cevap Laz müteahhitin birinin işidir. Tam da Karadenizliler2e has bir uygulama olmuş.

Bu haberin detaylarını incelerken başka bir minaresiz camii haberine de Ordu'da rastladım. Ordaki durum ise tarihi bir gerçekten ziyade tam anlamıyla komediden ibaret.

"Ordu'nun Çamaş ilçesinde mühendisin isteği üzerine camiden önce yapıldığı belirten minareyi görüp namaz kılmak için gelenler, camiyi göremeyince şaşkınlıklarını gizlemiyor. Ezanın okunmaya başlandığı camisiz minareyi gören vatandaşlar, "Bu cami Karadeniz usulü olmuş" derken, Çamaş Müftüsü Muhsin Özdemir, yeni yapılan caminin yerinde bulunan caminin 3 yıl önce yıkıldığını belirtti. Özdemir, "Vatandaşlarımızın desteği ve dernekteki arkadaşlarımızın gayretleriyle yeni bir cami yapma kararı aldık. Cami inşaatımızın ne zamanbiteceğini bugünden kestiremiyoruz. 7-8 yıllık bir süre içerisinde camimizin tamamını bitirmeyi hedefliyoruz. Çünkü 550 metrekarelik bir alana bu cami yapılıyor. Bu kadar geç olmasının nedeni tamamen vatandaş imkanlarıyla yapılması. Belediye Başkanımız Mahmut Ayparçası bize gerekli desteği veriyor" dedi."

Alıntı kısmını okuduğumda al birini vur ötekine dedim haliyle. Madem minaresini halkın desteğiyle yaptın, bari namaz kılacak bir yer ayarlasaydın!! Hiç olmadı Diyanet'ten ya da ne bileyim belediyeden vb. devlet kuruluşundan destek isteseydin. Ayrıca minare yerine caminin kendisini hizmet verebilecekcek bir düzeyde camiiyi hizmete açsaydın, cuma namazları çıkışında para toplayarak minareye kaynak yaratmış olurdun. Bunun gibi haberler karşıma çıktıkça sizlerle paylaşırım ;)

Birinci fotoğraf Ordu'daki minareden. İkincisi ise açıkhava camii olan Kadırga camiiden.


9 Temmuz 2010 Cuma

Vuvuzela Şeysi

2010 Dünya Kupası'nın başlaması ile birlikte hayatımıza giren en önemli çalgı vuvuzela oldu. Çıkardığı tekdüze rahatsız edici ses sayesinde adını daha da çok duyurmuş bulunmakta ve hala daha tartışılmakta.

Öncelikle vuvuzelanın tarihçesine baktığımızda şunlara rastlıyoruz: Adını Zulu dilinde almakta olup, lepatata olarak da bilinmektedir. 61 cm. boyunda ve 100 gram ağırlığında ve herhangi bir tuş ve tonlama fonksiyonu olmayıp, sadece üfleyen kişinin nefes ritmine göre ses verir.Bunun yanısıra Güney Afrika'da kabileler arasında haberleşme amacıyla kullanılıyormuş. Bana kalırsa haberleşmeden ziyade "bizim köyde arılar fazlalaştı sizin köye saldırıya geçecekler" tarzında mesaj vermeyi amaçlıyor :))

Dünya kupası maçlarında sürekli öttürülmesi sebebiyle maçları televizyondan izleyen biz garibanlar sanki sahada devasa bir arı kovanı var gibi algılıyoruz. Stadlarda yasaklanıp yasaklamaması konusunda da iki ana görüş hakim.

1- Bu çalgı G.Afrika'nın yerel çalgısıdır ve bu ülkenin kültürüne saygı duymalı ve vuvuzelayı yasaklamamalıyız.

2- Bu çalgı her ne kadar kültürel öge olsa maçları izlenemez hale getiriyor ve seyir zevkini azaltıyor.

Yasaklanmasını isteyenlerin bir başka sebebi de televizyon başında maçları izleyen seyirci sayısının geçmiş dünya kupalarına göre azalmış olmasıdır. İzleyici sayısı azalınca orantılı olarak yayın gelirleri de azalıyor.

İnternette yaptığım gezintiler sırasında vuvuzela açısından oldukça ilginç kullanım alanlarını fark ettim. Saçma olmasına rağmen kullanılabilitesi yüksek alanlar mevcut:




8 Temmuz 2010 Perşembe

Ertelemelerin Ardından..

Hayatta herkesin birşeyleri ertelediği, bu şeyleri çeşitli sebeplerden ötürü yapmadığı zamanlar hep olmuştur ve olacaktır. Bu blog hikayesi de benim açımdan bu şekilde başladı. Yaklaşık olarak iki yıldır kafamda tasarladığım ancak "ertelemelerin ardından" şimdi fırsat bulabildiğim bir olay oldu benim açımdan.

Bu satırlarda ve gelecek satırlarda ne mi anlatacağım? O an için aklıma ve kafama takılan her türlü olayı kendime özgü yorumumla anlatmaya çalışacağım. Kimileri buna "klavye delikanlılığı" diyecek kimileri de başka bir nane.. Okuyucaya kalmış bir durum aslında.

Tasarım konusuna gelince şimdilik hazır şablonlardan yararlandım. Bu hep bu şekilde gitmeyecek. Hoşuma giden bir tasarım yaratır veya bulursam değiştiririm. Bu konuda önerilerinizi de ön planda tutacağım, aklınızda bulunsun ;)

Hazırsanız başlayalım..