16 Kasım 2010 Salı

Yalnızlık Üstüne

Yalnızlık üzerine çok sık düşündüğüm şu günlerde yalnızlık nedir, hangi çeşitleri vardır diye yazmak istedim. Yalnızlık kimi zaman lükstür, kimi zaman mecburiyettir, kimi zaman da melonkoli ile birlikte gelen bir olgudur.

Yalnız olan insanın kendince bir yalnızlık anlayışı vardır. Kişiye göre değişen bu olgu, şehir yaşantısının insanları beton binalara hapsetmesi ile birlikte daha da gözle görülür olmuştur. O binalarda yaşayan insanlar birbirlerine yabancılaşmıştır, selamlaşmayı unutmuşlardır. Hatta bazen apartmanda birisi öldükten birkaç gün sonra koku sebebiyle öldüğü anlaşılıyor. Yalnızlıktan ölmek böyle birşey olsa gerek. Durum bu kadar ciddyken insanların gittikçe yalnızlaştığı bir gerçektir.

Bununla birlikte çeşitli yalnızlık türleri de görülebilmektedir. Mesela kimi insanlar arkadaşsız kaldıklarından ötürü yalnız kaldıkları sonucuna varırlar. Çevrelerinde insanlar vardır ama o kalabalıklar arasında sonbaharda kuruyup yere düşen yapraklar misali oradan oraya savrulup dururlar. Yalnızlıktan kurtulmak için denemedikleri, yapmadıkları şey kalmaz. En sonunda da 'toplum beni anlamadı, kimse bana değer vermiyor, kimse beni sevmiyor' tadında açıklamalarla içinde yaşadıkları toplumu suçlarlar. Peki kendilerini bu durumdan ne kadar sorumlu tutuyorlar? Kendilerini ne kadar düzeltmeye çalışıyorlar? Bu durumun ötesi psikolojik rahatsızlıklara yol açan bir ilk adımdır. İşin kolayını sorunu kendinde aramak değil de sorunu bir başkasına yüklemek olarak görüyorlar. Günlük yakınmalarıma bakınca kendimi biraz da bu kesime yakın hissediyorum.

Başka bir durumsa, sevdğinden ayrılıp da yalnız olduğunu düşünenlerdir. Bu duruma kısaca aşk acısı da diyebiliriz. Hayatta hemen hemen her insanın yaşadığı bir yalnızlık algısıdır. Eğer normal bir ilişki bitmişse; kişinin kendi hayat algılayışına bağlı olarak uzun ya da kısa sürelidir. Geçici bir durumdur. Bu dönemde fiziksel olarak yalnızlıktan kaçınılmalı ve mümkünse arkadaşlarla vakit geçirilmeli. Bunları yapmak bu etkiyi azaltacak ve durumun çabuk atlatılmasını sağlayacaktır.

Bir de tercih edilen yalnızlık vardır. Bu tamamen tercih meselesi olup, kişinin yalnızlıktan yakınmaması sebebiyle diğer yalnızlık türlerinden farklıdır. Yalnızlığın lüks olduğu br olaydır. Bunu tercih eden kişiler iki türlü olabiliyor. Birincisi her işi kendisi yapmaya alışmış, bu şekilde yaşamaya devam eden insanlardır. Biraz asosyallik, biraz bireysellik kokan bir tercihtir. İkincisi ise hayata çeşitli sebeplerden ötürü küsen, insanlardan kaçan ve uzak duran, hayattan bir beklentisi olmayanlardır. Kısacası her alanda umudunu yitirmişlerdir. Yazdığım yalnızlık algılayışları arasında en umutsuz olanlarıdır. Şikayetçi yalnızların bir iki seviye ilerisidir de denilebilir.

Sonuç olarak her insanın kendince bir yalnızlığı algılayış biçimi bulunmaktadır. Şehir yaşantısı ile birlikte artan bu yalnızlık algılayışları daha da arttırılabilir. Aklıma ilk gelenleri yazdım. İnsanlar değişen bu şartlar altında yalnızlaşmaya devam edecekler, psikolojik vakalar daha da artacaktır.

P.S: Okuyucu eksik bulduğu kısımlara eklemeler yaparsa; onları da yazının ikinci kısmına ekleyeceğim.